Kalbine Dön
Mutluluk…
Bir zamanlar mutluluğu sadece sokak aralarında oynadığımız futbol maçlarında, misket yarışına tutuştuğumuz kaldırımlarda arardık. Arkadaşlık, dostluk ve samimiyetin zirvede olduğu zamanlardı bunlar. Bu kavramlarla iç içe yaşardık. Zaman geçtikçe beklentilerimizin, bizi mutlu eden etkenlerin değiştiğini ve buna bağlı olarak samimi dostluklardaki sıcaklığın, sırdaşlığın, güvenmenin git gide azaldığını görüyoruz. Bu sebeple çocukluğumuzda yaşadığımız arkadaşlıkların, mutluluğun hazzını büyüdükçe kaybetmeye başlıyoruz dersek pek yanılmış olmayız. Çünkü çocukken her şeye karşı saf duygularla hareket ederek, karşılıksız sevgiyle bakardık. Küçük şeylerden mutluluk duyardık. Belki de bunun sebebi bugünkü gibi her şeye anında ulaşamayışımızdır.
Zamanın geçip gitmesine karşın daha medeni olmamız gerekirken kendimizden ödün vermeye başlıyoruz. Değişen dünya algımız, ‘’moda, teknoloji, çağdaşlaşma’’ gibi kavramlar hayatımıza girdiğinden beri mutluluklarımız arka planda kaldı. Doğrusu neyi paylaşamıyoruz? Anlaşmak ve anlaşılmaktan, samimi dostluklar kurmaktan başka bir derdimiz yok oysa ki. Bir nevi zorluklarla kazanılan bazı değerlerimizi unutmamızın sıkıntılarını yaşıyoruz. Değer verdiğimiz ve vermemiz gereken kavramları gözden geçirirsek özümüze döneceğiz demektir.
Acı da olsa tatlı da olsa hatıralar bir şekilde seslenir bir yerlerden. ‘Keşke çocukluğumuzun o güzel günlerine dönebilsek’ demekten alamıyoruz kendimizi bazen. Geçmişe olan özlem sanırım hiçbir zaman bitmeyecek. Kimi zaman da, ‘gelecek günler de bugünleri aratır mı?’ düşüncesiyle bir boşluğa düşüyoruz. İnsanın sadece el, ayak ve kafadan oluştuğu düşüncesini aşamazsak, geçmişe daha çok özlem duyacağız gibi görünüyor.