Felsefe

Farabi’ye Göre İnsan Hürriyeti

1.1. Fârâbî’ye Göre İnsan Hürriyeti Meselesinin Hareket Noktaları

‘Farabi’ye göre, ‘korku ve ümit olmasaydı hiç kimse yarını için çalışmazdı, başkasına iyilik etmezdi. Allah’a itaat eden olmaz ve asla iyilik gösterisinde de bulunmazdı.’[1] Anlaşıldığı üzere insanoğlu eğer geleceğini bilmiş olsaydı tüm değerlerden uzaklaşmış olurdu. Geleceği bilmememiz varoluşumuza katkı sağlayabilmemizin tek yoludur. Bilemediğimiz bu gelecekteki tercihleri ortaya koymamızı sağlayan yegâne unsur irademizdir. İrade ise yalnızca insana verilmiştir.

Yine aynı şekilde Farabi’ye göre ‘Doğuştan (potansiyel olarak) bazı fiillere eğilimli olarak yaratılmış bir insanın varlığı zor ve imkansızdır. Eğer böyle bir eğilim var ise, o zaman bu   kişi, bu fiillerin zıddını yapmaya güç yetiremez.’[2] Zira böyle bir şey mümkün değildir. Nitekim öyle olsaydı herkesin farklı şeylere yeteneği olmuş olacaktı ve insanlar bu yönde kendilerini daha iyi konuma getireceklerdi.

Farabi'ye Göre İnsan Hürriyeti

1.2 İrade ve ihtiyar (Seçme)

Farabi’nin sisteminde insan hürriyeti konusundaki en temel terimler irade ve ihtiyardır. Farabi’ye göre makuller insanda yer ettiğinde onda doğal olarak bir düşünme isteği ve aklettiği şeylere yönelim olur, bu yönelim iradedir. Eğer bu bir duyumlama veya tahayyülden kaynaklanıyorsa irade, bir düşünüp taşınmadan kaynaklanıyorsa ihtiyâr olarak isimlendirilir.[3]  Bu ihtiyar, yalnızca insana özgü olup, diğer canlılarda bulunmaz. Anlaşılacağı üzere düşünmeden irade mümkün değildir. Bu cihetten irade ile düşünme arasında yakın bir ilişki olduğunu söylemek gerekir.

Mutluluk nazari akılla bilindiğinde, arzu kuvvetiyle istendiğinde, bu amaca ulaşmak için neler yapılması keşfedildiğinde ve nihayet duygu ve tahayyül ile bu fiilleri gerçekleştirdiğinde insan iyi biri olur. Bütün bunların tam tersi olduğunda insan fiilleri çirkin olur.[4] İnsanın yapıp etmelerini oluşturan güç, kişi onu yapsın veya yapmasın onda bilkuvve mevcuttur. İnsan iradesi kişinin dilediğini yapıp dilediğini seçme işi olduğuna göre bu ihtiyar keşfe muhtaçtır. Acaba insanın ihtiyarı sonradan mı var olmuştur yoksa hadis değil midir? Eğer ihtiyarı kişide hadis değil ise demek ki bu istek kendi varlığından önce kendisiyle beraber bulunuyor. Varlık alemi, bütün varlığını Tanrıdan aldığından dolayı varlıkta bulunan ihtiyarın da yaratım kaynağı Tanrı diye karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu yaratıma rağmen Fârâbî’nin insanın kendi özünde muhtar olduğunu vurgulaması önemlidir. Zira bu tez bilfiillilik içerisinde bilkuvve insan yeteneklerine verilen önemi göstermektedir. [5]

Farabi’nin felsefi sistemini dikkate aldığımızda her şeyin var edicisi Tanrı’dır. Dolayısıyla insan seçimine konu olan her şeyde Tanrı tarafından insana sunulmuştur. Doğrudan bir tanrı-insan ilişkisinden söz etmek pek mümkün değildir dolayısıyla bu ilişki akletme, tahayyül ve faal akıl neticesinde ortaya çıkmaktadır.[6] İnsan, ona verilenleri aklıyla kavrayıp tercih etmektedir. Bu tercihte hiçbir zorlama yoktur. Farabi’nin hiyerarşisinde insandan üstün başka bir mümkün varlık türü bulunmaz. Bu sebeple insan kendisinden üstün başka bir şeye hiçbir surette yardımcı olamaz. İnsanın diğer mümkün varlıklardan üstün olma sebebi düşünebilmesidir.[7] Fakat diğerleri kendilerinden üstün varlıklara yaratılış gereği hizmet ederler ve onların emrindedirler. Dolayısıyla mümkün varlıklar hiyerarşisinde en üstün konumda olan insan, diğer varlıklara yaratılış gereği değil, düşünme ve irade yoluyla yardım edebilir. [8]İnsanı Tanrı adına bu alemde kısıtlayan hiçbir şey yoktur. İnsan mümkün varlıklar dünyasında tamamen hürdür.

“İrade, epistemolojik üstünlüğe, kudret ise insanın ontolojik üstünlüğüne dayanmaktadır. İnanan bir insanın her şeyi yapıp ettikten sonra bu durumu inandığı Tanrı’ya nispet etmesi, onun hür olmadığı anlamına asla gelmez. Çünkü varoluş alanında kendi varlığını gerçekleştirirken yaratılış itibariyle hiçbir sınırlama ile karşı karşıya değildir.”[9]

1.3. İnsan Fiillerinde Faal Aklın Yeri ve İnsan Üzerinde Müessir Olan Fâil Varlıklar

“Meşşâi filozoflar, Aristo’nun kuvve-fiil ve madde-suret ayrımına dayanan doktrininden hareketle insan aklını, güç halinden fiil alanına çıkarak soyut kavramlara ulaşma yeteneği şeklinde tanımlamışlardır.”[10] İnsan aklını fiil alanına çıkaracak olan etken, faal akıldır.

İnsanı bilkuvvelikten kurtarıp bilfiilliğe ulaştıracak yegâne aracı faal akıldır. Farabi insan aklıyla faal akıl arasındaki ilişkiyi güneş-göz metaforu ile anlatmıştır. Görme olayının gerçekleşebilmesi için güneşin ışık vermesi gerekir bu ışık ile birlikte göz bilkuvve görücü iken bilfiil görücü haline gelir. Nitekim insan aklının bilkuvveden bilfiile geçiş yapabilmesi için de faal akla ihtiyacı vardır[11] Faal akıl, Meşşâi felsefe ekolünde, kâmil insan olabilmek için kendisiyle muhakkak irtibat halinde olunması gereken bir araçtır. İrade ve ihtiyar olmaksızın Faal akılla ittisal mümkün değildir.[12]

İnsan üzerinde müessir olan fail varlıklara gelecek olursak, bilindiği üzere Farabi’nin sisteminde insan mümkün varlıklar içerisinde hem ontolojik hem de epistemolojik anlamda bütün varlıkların üzerinde bir konuma sahiptir. Bunlardan ilki faal akıldır diğeri ise semavi varlıklardır.

İnsan, faal akıl sayesinde tüm kötülüklerin üstesinden gelebilecek irade ve yeteneğe sahiptir. Evrendeki kötülük mutlak yetkinlikten uzaklaşmamız ile ilgilidir şayet mutlak yetkinliğe ne kadar yaklaşırsak o kadar iyi ve ne kadar uzaklaşırsak o kadar kötü oluruz.

Fârâbi gök cisimlerinin insan iradesi üzerinde etkili olduğunu kabul eder. “Fârâbî’nin düşünce sistemine göre, gök cisimlerinin küllî ve cüz’i akledişleri vardır. Onlarda meydana gelen tahayyülî değişimler, ay altı âlemde cismanî değişimlere sebep olur. Bu değişimler de hareketle başlar. Ayrıca bu değişim; dört unsurun (anâsır-ı erbaa) değişimine, onlar da alemde kevn ve fesada sebep olurlar. Semavi cisimler alemde; değişim, hareket, kevn ve fesadın (oluş ve bozuluşun) meydana gelmesinde fail konumundadırlar.”[13]

ilahi bilgi

1.4. İyilik ve Kötülük

Mutlak iyi olan tanrı her şeyin ilk sebebidir dolayısıyla ondan kötülük sudûr etmez. Her bir varlık Tanrı’nın varlığından bir pay alır bu sebeple kötülük zati değil ârizidir. Farabi kötülük problemini sudur teorisiyle izah eder ve der ki; Tanrıdan uzaklaşıldıkça varlıklar maddeleşir, maddeleştikçe yetkinlikten uzaklaşır ve böylece kötülük meydana gelir.[14] Elbette ki insan hür yaratılmıştır ve iradesini bu anlamda özgürce kullanabilmektedir. Fakat bu meseleye iyi kötü bağlamında bakıldığında problem teşkil etmektedir. Genel olarak bakıldığında insan mutlak yetkinliğe yaklaştığı müddetçe iyilikten pay alır. Bu sebeple Fârâbi ahlaki kötülüğünde insanın iradesini doğru kullanamadığı için ortaya çıktığını savunur.  İnsanda iyi bir iradenin meydana gelmesi nazari düşünme gücüyle olur. İnsan faal aklın verdiği inayet ile ilkeleri ve ilk bilgileri kullanarak mutluluğu bilir. Onu arzu gücüyle ister, ameli gücüyle elde etmek için gerekeni yapmayı düşünür ve arzu gücünü kullanarak da fiillerini gerçekleştir. İradesini kötüye kullananlar mutluluğun bilincine eremez. Nitekim düşünme gücü yalnızca mutluluğu kavramaya çalıştığında bilincine varabilir. İnsan nazarî gücün olgunlaşmasında gevşeklik gösterir ve mutluluğun dışındaki şeylere yönelirse onda meydana gelen kötü olur.[15]

İnsan iyi, güzel doğru bildiği şeyleri yapmalı ve bu yaptığı eylemler onda yeni bir hal meydana getirmelidir ki insan sorumlu tutulabilsin. İnsanın kaderi işte bu sürecin sonudur. Bu süreçler yaşanmadan insanın teslimiyetten söz etmesi filozofa göre büyük felaketlerin kaynağıdır.  Bir şey yapmadan bir şeye varoluşundan dolayı anlam vermek anlamsızlıktır. Böyle bir teslimiyet insanı çirkinliğe götürür. Mümkün varlıkların en üstün konumunda olan insan hiçbir şey yapmayacaksa insanın var olması anlamsızdır.[16]

Kötülükler ay altı alemdeki değişimler sebebiyledir. Allah mutlak hayr olduğu için O’ndan kötülük sâdır olması imkansızdır.

1.5. İlahi Bilgi

Hürriyet meselesinde hiç şüphesiz en çok tartışılan konu Tanrının bilgisinin insan fiillerini etkileyip etkilemediği hususudur. Farabi’ye göre Tanrının en önemli sıfatı her şeyi bilen bir varlık olmasıdır. Allah neyi bilir? Nasıl bilir? Sadece küllîleri mi yoksa hem küllî hem cüz’îleri mi bilir? Evren Tanrıdan sudûr yoluyla meydana gelmiştir ve öncelikle kendini akletmiştir. Kendini bilmekle Tanrı tüm varlıkların bilgisine sahiptir. Nitekim Tanrı bütün varlıkların en üstünüdür. Dolayısıyla yarattığı şeylerden üstün olmak zorundadır. [17]

“Fârâbi ezelde Tanrı’nın cüz’î-küllî her şeyi bildiğini söyler. Tanrı’nın ezelî bilgisi vardır. İşte bu bilgi bütün varlıkların yaratılış sebebidir. Çünkü Fârâbî’ye göre bilmek, eylemek ve yaratmak aynı manaya gelmektedir. Öyleyse sudûr, Tanrı’nın daima eylemde bulunan ezeli bilgi ve düşüncesinin neticesindedir.”[18]

Tanrısal bilgide herhangi bir bölünme söz konusu değildir dolayısıyla bir süje-obje ayrımı yoktur. Bilakis Tanrıda suje obje ve bilgi tek bir tözü ifade etmektedir. İnsan ise özne olarak bir nesneye yönelir ve sonucunda bir bilgi oluşur. Ve oluşan bu bilgi insanın dışında bir varlıktır. Şu halde insani bilme de süjeye objeye bilgiye ayrı ayrı işaret edilebilirken, Tanrısal bilgide ayrı ayrı işaret edebileceğimiz hiçbir unsur yoktur. Onun bilmesine ilişkin, başka diye nitelenebilecek hiçbir şey yoktur. Onun bilgisi bir etki, bir sonuç değildir.[19]

Bütün var olanların kaynağı Tanrıdır. Tanrısal öz tüm varolanlardan oluşmaktadır.  Dolayısıyla Tanrı özünü akledince tüm varolanları da akletmiş olur. [20]

Dipnot
[1] Gürbüz Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, 3.Baskı (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2017), 19.

[2] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, 22.

[3] Fârâbi, el-Medînetü’l-Fâzıla, trc. Yaşar Aydınlı (İstanbul: Litera Yayıncılık,2019),164.

[4] Fârâbi, el-Medînetü’l-Fâzıla, 166.

[5] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri,25.

[6] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, 26.

[7] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri,27.

[8] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri,28.

[9] Konuyla ilgili bkz. Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri,30

[10] İlhan Kutluer, “İttisâl”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Tdv Yayınları, 2001), 23: 484.

[11] Yaşar Aydınlı, Fârâbî’de Tanrı- İnsan İlişkisi, 5.Baskı (İstanbul: İz Yayıncılık,2017),93.

[12] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, 39-40.

[13] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri, 47.

[14] Raziye Şahiner Bulut, Meşşâi Filozoflarında İnâyet Kavramı (Yüksek Lisans Tezi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2019), 52.

[15] Bulut, Meşşâi Filozoflarında İnâyet Kavramı, 54-55.

[16] Deniz, İnsan Hürriyetinin Metafizik Temelleri,54-55.

[17] Hasan Ocak, Farabi Felsefesinde Bazı İlahi Sıfatların Hürriyet Problemi Açısından Analizi, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 10/19 (2011): 129

[18] Ocak, Farabi felsefesinde Bazı İlahi Sıfatların Hürriyet Problemi Açısından Analizi, 130

[19] Aydınlı, Fârâbî’de Tanrı-İnsan İlişkisi, 41-42.

[20] Aydınlı, Fârâbî’de Tanrı-İnsan İlişkisi, 43.

“Farabi’ye Göre İnsan Hürriyeti” benzeri yazılar okumak için buraya tıklayınız.

You may also like

Platon formlar teorisi Felsefe

Platon Formlar Teorisi

David Macintosh, Platon Formlar Teorisi’ni (Fikirler Teorisini) açıklar. Platon Formlar Teorisi (İdealar Dünyası) Hakkında Filozof ...

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Next Article:

0 %